Çok derin, çok felsefî ve çok olgun bir kitap. Evet kelimenin tam anlamıyla olgun. Varoluşsal sorgulamalardan, dini ya da ogretisel kabullerden, hayatı ve kendini anlamlandirmaktan o kadar dengeli ve ölçülü bahsediliyor ki...
Bu sadece Siddhartha'nın öyküsü değil aslında. Herkesin bazen dönemsel bazen de hayat boyu taşıdığı, yaşamına anlam katma ve yaşamın anlamını kavrama isteğini ve insanın kendi içerisinde yaptığı doğru-yanlış sorgulamalarını anlatıyor yazar. Ve kendisinin de bu cikarimlari birebir yaşayarak deneyimledigine neredeyse eminim. Bilgelik, aslinda farkındalık, duyumsamak ve analizle ortaya çıkan, insan olgunlaştıkça ortaya çıkan bir şey. Biz Siddhartha'nın aslında ararken değil de aramayı bıraktığında, kendiliğinden ve zaman içerisinde kavradığı varoluşa tanıklık ediyoruz. Ben her sayfasını büyük bir ilgi ve hayretle okudum. Belki yazar varoluşu, o aranan şeyi bulamamıştır ama o arayış yolculuğunu çok güzel aktarmış. Gotama ya da Buddha yerine İsa ya da Muhammed de olabilirdi. Bence insanın varoluşsal sorgulaması, anlam arayışı doğuştan gelen ve herkeste bulunan bir şey. Sancılı ve zorlu bir süreç. Arayarak değil yaşanarak bulunduğu da bir gerçek.
Kitaba puanım 10/10.
"Senin ruhun bütün dünyadır"
"Peki neredeydi bu Ben, bu öz, bu en son nesne? Et değildi bu, kemik değildi, düşünme değil, bilinç değildi, böyle diyordu bilgelerin bilgileri."
"... varlıktaki Ben olmayan öz, o büyük giz."
"Şimdiye kadar öğrendiğim tek şey, hiçbir şey öğrenemeyeceğim oldu"
"Hastaydı dünya çünkü ve yaşamaya katlanmak zordu..."
"Amaç ve töz nesnelerin arkasında bir yerde değil, onların içindeydi, her şeydeydi kısaca."